Filistin Sorunu: Tarihsel Arka Plan, FHKP/C’nin Perspektifi ve Birleşik Sosyalist Devlet Çözümü
Filistin sorunu, modern tarihin en karmaşık ve acılı meselelerinden biri olarak, sömürgecilik, emperyalizm ve siyonizmin kesişim noktasında ortaya çıkmıştır. Filistin halkı, 20. yüzyıl boyunca sistematik bir şekilde yerinden edilme, işgal ve baskıyla karşı karşıya kalmış; buna karşılık ulusal kurtuluş mücadelesini hem yerel hem de küresel bir düzlemde sürdürmüştür.
Bu makalede, sorunun tarihsel kökenleri, özellikle Nekbe’nin (Büyük Felaket) etkileri, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKP/C) kurucusu George Habaş’ın devrimci yaklaşımı, hareketin eylemleri ve nihai çözüm önerisi ele alınacaktır. Ayrıca, ezilen halkların milliyetçiliğinin meşruluğu ve birleşik sosyalist bir devlet vizyonunun gerçek çözüm olduğu vurgulanacaktır.
Filistin Sorununun Tarihsel Gelişimi
Filistin toprakları, tarihsel olarak farklı kültürlerin ve medeniyetlerin birleşim noktası olmuştur. 20. yüzyılda ise, özellikle I. Dünya Savaşı'nın sonunda, Filistin, İngiltere'nin manda yönetimi altına girmiştir. Bu dönemde, Siyonist hareketin Filistin'e göç etmeye başlaması, bölgedeki demografik yapıyı değiştirmeye başlamıştır. Siyonizm, Yahudi halkının tarihsel toprakları olan Filistin’de bir Yahudi devleti kurma ideolojisini benimsemiştir.
1917'de yayımlanan Balfour Deklarasyonu, İngiltere’nin Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulmasını destekleyeceğini duyurmuştur. Bu deklarasyon, Filistinlilerin haklarını hiçe sayan bir yaklaşım olarak, bölgedeki gerilimi artırmıştır. 1936-1939 yıllarında, Filistinli Araplar İngiliz manda yönetimine karşı isyan etmiş, ancak bu isyan kanla bastırılmıştır.
NEKBE: Büyük Felaket
1948 yılında İsrail Devleti'nin kuruluşuyla başlayan Nekbe, Filistinliler için toprak kaybı, zorunlu göç ve kimliksizleştirme sürecini ifade eder. Bu süreçte, 750.000 Filistinli yurtlarından edilmiş, 500'den fazla köy ve kasaba yıkılmış ya da boşaltılmıştır. Filistin halkının toplam nüfusunun yaklaşık %60'ı mülteci konumuna düşmüştür. İsrail'in kuruluşundan önce, Filistin topraklarının sadece %7'si Yahudi ajansları tarafından satın alınmıştı. Kalan topraklar ise Osmanlı döneminden miras kalan devlet arazileri veya savaş yoluyla el konulan alanlardı.
Uluslararası kurumlar tarafından derlenen raporlara göre, Nekbe sırasında mülteci olan Filistinlilerin büyük bir kısmı komşu ülkelere sığınmıştır. Ürdün, Lübnan ve Suriye'ye yayılan bu nüfus, halen dünyanın en büyük mülteci topluluklarından birini oluşturmaktadır. Nekbe'nin bir sonucu olarak, İsrail'de kalan Filistinliler de ciddi ayrımcılığa maruz kalmış ve vatandaşlık haklarından büyük ölçüde mahrum bırakılmıştır. "Filistinliler Yahudilere topraklarını sattı" iddiası ise tarihi gerçeklerle çelişir; bu propaganda, asıl olarak İsrail'in genişleme politikalarını meşrulaştırmak için kullanılmaktadır. Gerçekte, Filistin halkı topraklarına sahip çıkmaya çalışırken sistematik bir şekilde yerinden edilmiştir. Nekbe'nin etkileri günümüzde hala devam etmekte, Filistinlilerin geri dönüş hakkı mücadelesi temel bir talep olarak varlığını sürdürmektedir. yılında İsrail Devleti'nin kuruluşuyla başlayan Nekbe, Filistinliler için toprak kaybı, zorunlu göç ve kimliksizleştirme sürecini ifade eder. Bu süreçte, 750.000 Filistinli yurtlarından edilmiş, 500'den fazla köy ve kasaba yıkılmış ya da boşaltılmıştır. İsrail'in kurulmasının ardından ortaya atılan “Filistinliler Yahudilere topraklarını sattı” iddiası ise tarihi kayıtlarla çelişir. Gerçekte, Filistin topraklarının sadece %7'si Yahudi ajansları tarafından satın alınmıştır. Kalan topraklar ya Osmanlı Dönemi'nden miras kalan devlet arazileri ya da zorla el konulan alanlardır.
Filistinlilerin Yahudilere Toprak Sattığı İddiası
Filistinlilerin Yahudilere toprak sattığı iddiaları, özellikle 20. yüzyılın başlarında yaygınlaştırılmış bir propagandadır. Ancak bu iddia, dikkatle incelendiğinde gerçeklerle örtüşmemektedir. Gerçek şu ki, Siyonist hareketin toprak edinme stratejisi, Filistinli toprak sahiplerinden değil, İngilizler ve diğer yabancı güçlerin desteğiyle, yerli halkın arazilerini yasal olmayan yollarla elde etmekti.
Siyonistlerin toprak alım stratejileri, esasen Filistin topraklarında "yasal" ama çok dar bir çerçevede gerçekleştirilmiştir. 1917'deki Balfour Deklarasyonu'ndan itibaren, Yahudi Ulusal Fonu (JNF) aracılığıyla toprak alımları hız kazanmıştır. Ancak bu alımlar, Filistinli köylülerin ve tarım işçilerinin topraklarından koparılmalarına yol açmıştır. 1929’da yaşanan Hayfa ve Safed’deki saldırılar, bu dönemin ne kadar gergin olduğunu göstermektedir. O dönemde, Filistinli Araplar arasında toprak satışlarının büyük kısmı, toprak sahiplerinin yoksulluk ve baskılarla karşı karşıya kalmalarından kaynaklanmıştır.
Birçok tarihçi ve araştırmacı, toprak satışlarının sayısal verilerini de incelemiştir. Örneğin, Filistinli tarihçi Nur Masalha, 1917-1948 yılları arasında Siyonist hareketin satın aldığı toprakların yalnızca %7 civarında olduğunu belirtmektedir. Ayrıca, bu satışların büyük kısmı, genellikle Arap toprak sahiplerinin ekonomik zorluklar nedeniyle zorla yapılan satışlardır. Yani bu, bir anlamda “toprak sattılar” iddiası, bağlamından koparılmış ve yanlış anlaşılmalarla şekillendirilmiş bir söylemdir.
George Habash ve FHKP/C’nin Kuruluşu
George Habash, 1926 yılında Lüd köyünde Hristiyan bir ailede dünyaya geldi. Çocukluk yıllarında ailesi, 1948 Nekbe sırasında evlerinden zorla çıkarıldı ve bu durum, onun siyasi bilincini derinden etkiledi. Tıp eğitimi almak için Beyrut Amerikan Üniversitesi'nde öğrenim gördü ve burada siyasal aktivizme yöneldi. Habash, emperyalizm ve siyonizme karşı bir mücadele lideri olarak, Arap milliyetçiliği ile sosyalizmi birleştiren bir ideolojik duruş geliştirdi.
1967 yılında İsrail'in Arap devletlerine karşı kazandığı Altı Gün Savaşı’nın ardından, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKP/C) kuruldu. FHKP/C, anti-emperyalist, anti-siyonist ve sosyalist bir hareket olarak şekillendi. Habash'ın liderliğinde, bu hareket silahlı direnişi politik bir strateji olarak benimsedi. FHKP/C’nin kurucuları arasında, Filistin halkının bağımsızlık mücadelesine inanan farklı ideolojik gruplar yer aldı ve bu durum hareketin geniş bir destek tabanına sahip olmasını sağladı.
Kuruluş sürecinde FHKP/C, özellikle Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerden ideolojik ve lojistik destek gördü. Bunun yanı sıra, uluslararası dayanışmayı artırmak için Batı Avrupa ve Latin Amerika’daki sol gruplarla da ilişkiler kuruldu. Ancak FHKP/C, uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmek için yaptığı eylemler nedeniyle sıkça eleştirilere de maruz kaldı. Örneğin, havacılık endüstrisini hedef alan uçak kaçırma eylemleri, Filistin meselesini dünya gündemine taşımakla birlikte, hareketin yöntemlerini tartışmalı hale getirdi.
Habash’ın liderliğinde, FHKP/C'nin temel hedefi yalnızca Filistin’in özgürlüğünü değil, tüm Arap dünyasında emperyalizme ve siyonizme karşı birleşik bir direnişi mümkün kılmaktı. Bu bağlamda, hareketin politik ve askeri kanatları, Arap dünyasında sömürüye karşı daha geniş bir devrimci dalganın parçası olarak konumlandırıldı. George Habash, 1926 yılında Lüd köyünde Hristiyan bir ailede dünyaya geldi. Tıbbi eğitimini tamamladıktan sonra, Filistin’deki sınıfsal ve ulusal baskıyı sona erdirmek için devrimci siyasete atıldı. 1967 yılında kurulan Filistin Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (FHKP/C), anti-emperyalist, anti-siyonist ve sosyalist bir hareket olarak şekillendi. FHKP/C, silahlı direnişi politik bir strateji olarak benimsedi ve uluslararası kamuoyunun dikkatini Filistin davasına çekmek için havacılık endüstrisini hedef alan eylemler düzenledi.
İntifada: Direnişin Doruğu
Birinci İntifada (1987-1993)
Birinci İntifada, 1987 yılında başladığında, Filistin halkı işgale karşı güçlü bir halk direnişi başlatmıştır. Bu direnişin temel özelliği, kitlesel ve genellikle silahsız olmasıdır. Gençler taş atarak ve çeşitli sivil itaatsizlik eylemleriyle İsrail'in kontrolüne karşı duruyorlardı. İşgal altındaki Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki halk, İsrail'in askeri varlığını protesto etmek için sokaklara döküldü. Bu dönem, özellikle intifadanın sembolü olan taş atma eylemleriyle ve Filistinli kadınların ve çocukların direnişine tanıklık edilmesiyle dünya gündemine geldi.
Birinci İntifada, aynı zamanda Filistinli grupların uluslararası arenada tanınmasını sağladı. 1988’de Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), Filistin’in bağımsızlığını ilan etti. Birinci İntifada’nın sonunda, 1993’te Oslo Anlaşmaları imzalandı ve Filistin için bir yönetim yapısının temelleri atıldı. Ancak, anlaşmaların arkasında yatan güç dengesizlikleri ve İsrail’in anlaşmalara sadık kalmaması, gerçek bir barışın sağlanmasına engel oldu.
İkinci İntifada (2000-2005)
2000 yılında başlayan İkinci İntifada, birinci intifadadan çok daha şiddetli bir şekilde sürdü. Bu dönemde, Filistin halkının tepkisi sadece taş atmakla sınırlı kalmadı; silahlı çatışmalar da gündeme geldi. 2000’de Ariel Şaron’un Mescid-i Aksa'ya yaptığı ziyaretin ardından başlayan bu ayaklanma, kısa sürede şiddetli çatışmalara dönüşerek her iki tarafta büyük kayıplara yol açtı. Filistinli direniş grupları, intifada sırasında hem askeri hem de sivil hedeflere yönelik saldırılar düzenlediler. İsrail ise ağır hava bombardımanları ve kara operasyonları ile karşılık verdi.
İkinci İntifada, Filistin halkının direnişinin daha silahlı bir boyut kazanmasına rağmen, halkın özgürlük taleplerini dünya kamuoyuna bir kez daha güçlü bir şekilde taşıdı. Bu dönem, Filistin’in direnişini, aynı zamanda Filistinlilerin daha fazla uluslararası destek bulma ve dikkat çekme şansı buldukları bir süreçti. Ancak, şiddetin arttığı bu dönemde barış süreci de büyük bir darbe aldı ve Oslo Anlaşmalarının başarısızlıkla sonuçlanmasına neden oldu.
George Habaş’ın Görüşleri
George Habaş, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün önemli isimlerinden biri ve aynı zamanda Halkın Devrimi Cephesi'nin lideridir. Habaş, intifadalara büyük bir önem veriyor ve bunları halkın gücünün somut bir yansıması olarak görüyordu. Ona göre, intifadalar sadece Filistin halkının öfkesinin bir dışavurumu değildi, aynı zamanda işgale karşı halkın örgütlenmiş direnişinin bir ifadesiydi.
Habaş’ın görüşlerine göre, intifada halkın gücünü uluslararası alanda görünür kılarken, silahlı mücadeleyle birleşmesi gerektiğini savunuyordu. O, silahlı direnişin, sadece taş atmakla veya pasif direnişle sınırlı kalmaması gerektiğini ve bu direnişin sonunda işgalin sona erdirilmesi için kritik bir rol oynayabileceğini düşünüyordu. Filistin halkının özgürlük mücadelesinin sadece diplomatik yollarla değil, aynı zamanda silahlı direnişle de desteklenmesi gerektiğine inanıyordu. Habaş’a göre, bu direnişler, işgal altındaki toprakların geri alınmasında ve Filistin’in bağımsızlık mücadelesinde önemli bir dönüm noktasıydı.
Sonuç ve Etkileri
Her iki intifada da Filistin halkının direnişinin ve özgürlük taleplerinin simgesi oldu. Birinci İntifada, Filistinlilerin ulusal bilincini pekiştirdi ve onları uluslararası alanda tanıttı. İkinci İntifada ise, daha fazla şiddet içerdiği için hem Filistin halkı hem de İsrail için büyük kayıplara yol açtı. Ancak, bu her iki ayaklanma da Filistin halkının özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde önemli bir yer tutuyor.
George Habaş’ın bakış açısı, Filistin direnişinin sadece bir halk ayaklanmasından çok daha fazlası olduğunu, aynı zamanda halkın özlemleri ve direnişinin somut bir ifadesi olarak kabul edilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.
Ezilen Halkların Milliyetçiliği ve Sosyalizm
FHKP/C, ezilen halkların milliyetçiliğini sosyalist kurtuluş mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak görür. Bu bakış açısı, ulusal bağımsızlık ve sınıf mücadelesini iç içe geçirerek, sömürgeleştirilen halkların özgürleşmesi için entegre bir yaklaşım sunar. George Habash, bu konuda şunları ifade etmiştir: "Ulusal kurtuluş, yalnızca emperyalizme karşı değil, aynı zamanda kendi toplumlarımızdaki sınıf tahakkümüne karşı da bir mücadeleyi gerektirir. Gerçek özgürlük, ancak sosyalizmle mümkündür."
Habash'ın bu görüşleri, dünya genelinde anti-emperyalist mücadeleler için bir ilham kaynağı olmuştur. Örneğin, Vietnam’ın Amerikan emperyalizmine karşı mücadelesi veya Güney Afrika’daki apartheid rejimine karşı verilen direniş, ezilen halkların milliyetçiliği ile sınıf mücadelesinin nasıl birleşebileceğine dair önemli örneklerdir. Filistin bağlamında ise, bu milliyetçilik, siyonizme karşı Filistin kimliğini ve direnişini koruma amacını taşırken, aynı zamanda sınıfsal eşitsizliklere karşı da bir hareket olarak şekillenmiştir.
FHKP/C'nin programında bu anlayış, "ezilenlerin enternasyonalizmi" ilkesiyle bütünleşir. Habash’a göre, Filistin davası, yalnızca bir ulusal kurtuluş mücadelesi değil, aynı zamanda kapitalizme ve emperyalizme karşı küresel bir savaşın parçasıdır. Bu bağlamda, FHKP/C'nin mücadelesi, sadece Filistin halkı için değil, dünyanın diğer sömürgeleştirilmiş halkları için de bir dayanışma çağrısıdır. Habash, bu dayanışmayı şöyle özetler: "Direnişimiz, tüm ezilenlerin direnişidir. Emperyalizmin zincirleri her yerde kırılmadan, özgürlük hiçbir yerde tam olmayacaktır." FHKP/C, ezilen halkların milliyetçiliğini, sosyalist bir kurtuluş mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak görür. Bu perspektif, ulusal bağımsızlığın yanı sıra sınıf mücadelesini de merkeze alır. Habash’a göre, Filistin’in kurtuluşu, sınırlarını aşan bir dayanışmayı ve sosyalist bir düzene geçişi gerektirir. Filistin davası, sadece bir ulusal kurtuluş mücadelesi değil, aynı zamanda emperyalizme ve kapitalizme karşı bir savaştır.
Nihai Çözüm: Birleşik Sosyalist Filistin
FHKP/C, iki devletli çözüm modelini reddederek, Filistin topraklarında etnik ve dini ayrımcılığı reddeden birleşik bir sosyalist devlet önerdi. Bu devlet, tüm halkların eşitlik temelinde bir arada yaşadığı, kapitalist sömürüden arındırılmış bir yapı olmalıdır.
Habaş’a göre, bu çözüm, yalnızca Filistin’in özgürlüğünü değil, aynı zamanda Ortadoğu’nun emperyalizmden bağımsız bir sosyalist birliğini de hedeflemelidir.
George Habaş’ın Mirası ve Mücadelenin Sürekliliği
George Habaş, Filistin halkının ulusal mücadelesine devrimci bir vizyon kazandıran bir lider olarak tarihe geçti. FHKP/C’nin eylemleri, Filistin davasını hem bölgesel hem de küresel bir meseleye dönüştürdü.
Bugün Filistin mücadelesi, hâlâ adalet ve özgürlük arayışı içinde olan dünya halklarına ilham vermektedir. Habaş’ın birleşik sosyalist bir Filistin devleti vizyonu, sadece Filistin için değil, tüm insanlık için daha adil bir geleceğin anahtarı olmaya devam etmektedir.