Türkiye’de Dini Yozlaşma, Ali Şeriati ve Ebu Zer Örneği
Ali Şeriati’nin Dine Karşı Din adlı eserinde çizdiği sahte din ve gerçek din ayrımı, İslam’ın tarihsel pratikleri ve bugünkü Türkiye özelinde dini yozlaşmayı anlamamızda kritik bir rehber sunar. Şeriati, gerçek dinin ezilenlerden yana olduğunu, sahte dinin ise egemenlerin statükosunu sürdürmek için bir araç haline getirildiğini vurgular. Bu ayrım, İslam tarihinde müşriklerin sahte dinlerini koruma çabalarından, Ebu Zer gibi adalet savunucularının mücadelesine kadar birçok örnekte gözlemlenebilir. Bugün Türkiye’de de din, ne yazık ki egemenlerin çıkarlarını koruyan bir yapıya dönüşmüş durumdadır.
Müşriklerin Sahte Dini: Statükonun Koruyucusu
İslam’ın doğduğu dönemde Mekke, büyük ölçüde ekonomik eşitsizlik ve sosyal adaletsizlik üzerine kurulu bir toplumdu. Mekke’nin egemen sınıfı olan Kureyş kabilesi, putlara dayalı din anlayışını bir sömürü düzeni aracı olarak kullanıyordu. Putperestliğin merkezinde, Mekke’nin ekonomik gücü ve ticari çıkarları vardı. Hac ibadeti bahanesiyle farklı kabilelerden gelen insanların getirdiği zenginlik, sadece Kureyş elitlerinin cebine giriyordu. Bu nedenle, Hz. Muhammed’in adalet temelli mesajları, yalnızca bir teolojik tehdit değil, aynı zamanda ekonomik düzeni sarsan bir başkaldırıydı.
Müşrikler, dinlerini koruma bahanesiyle, aslında kendi ekonomik ve sosyal statülerini savunuyorlardı. Bu bağlamda, Ali Şeriati’nin tespiti oldukça yerindedir: Sahte din, ezilenlere sabır telkin ederken, egemenlerin çıkarlarını meşrulaştırır. Bugün Türkiye’de de benzer bir durum gözlemlenmektedir. Dinin mevcut yapısının, sosyal adaletsizliklere karşı değil, bu adaletsizlikleri sürdürenlere hizmet ettiği açıktır.
Ebu Zer’in Direnişi: Gerçek Dinin Savunucusu
Ebu Zer el-Gifari, İslam tarihinde mazlumların ve ezilenlerin haklarını savunan en önemli isimlerden biridir. Zenginlerin lüks içinde yaşadığı, yoksulların ise sefalete mahkûm olduğu bir dönemde Ebu Zer, adaletin sesi olmuştur. O, Kur’an’daki “altın ve gümüş biriktirenler”i (Tevbe Suresi 34-35) açıkça eleştirmiş, servet birikimini İslam’ın ruhuna aykırı bulmuştur. Halife Osman döneminde saraylarda yaşayan zengin Müslümanlara karşı sert eleştirilerde bulunmuş, toplumda eşitliği savunmuştur.
Ebu Zer’in bu mücadelesi, egemenlerin tepkisini çekmiş ve sonunda sürgüne gönderilmesine yol açmıştır. Ancak onun mücadelesi, gerçek dinin ne olması gerektiğine dair güçlü bir örnektir: Dinin, statükoyu değil, mazlumun hakkını savunması gerektiğini göstermiştir. Ebu Zer’in idealleri, Ali Şeriati’nin “mazlumun dini” tanımıyla örtüşmektedir.
Türkiye’de Dini Yozlaşma: Statükoya Hizmet Eden Bir Din
Türkiye’de dinin giderek egemenlerin çıkarlarına hizmet eden bir araç haline geldiği açıktır. Dini liderlerin ve kurumların, zenginliklerini sergilemesi ve halktan kopuk bir yaşam sürmesi, Ebu Zer’in eleştirdiği lüks ve israf anlayışının bir yansımasıdır. Bugün, camilerde hutbelerde yoksulluk ve eşitsizlik üzerine konuşmak yerine, sabır ve tevekkül vurgusu yapılmakta; böylece mevcut düzen meşrulaştırılmaktadır.
Özellikle zekat ve sadaka gibi kavramlar, adaletin sağlanması için değil, yoksulluğun yüzeysel bir şekilde idare edilmesi için kullanılmaktadır. Ali Şeriati’nin eleştirisindeki gibi, gerçek dinin toplumsal adalet misyonu terk edilmiş, sahte dinin statüko koruyuculuğu devreye girmiştir.
Mazlumdan Yana Olmak: Gerçek Dinin Gerekliliği
Ali Şeriati ve Ebu Zer’in örnekliği, bugün Türkiye’de dini yeniden mazlumdan yana bir sistem haline getirmek için güçlü bir ilham kaynağıdır. Gerçek din, zenginlerin servet biriktirmesini sorgulamalı, yoksulların haklarını savunmalıdır. Bu, dini liderlerin ve kurumların, iktidar ve sermayeden bağımsız hale gelmesini; adalet, eşitlik ve dayanışma değerlerini ön plana çıkarmasını gerektirir.
Bugünkü sahte dinin yerine, ezilenlerin sesi olan bir dinin inşası, sadece bireysel bir çaba değil, toplumsal bir uyanış gerektirir. Ali Şeriati’nin dediği gibi, gerçek din, sadece bir inanç sistemi değil, aynı zamanda bir direniş ideolojisidir. Ebu Zer’in mücadelesi, bu direnişin tarihsel bir örneğidir.
Ali Şeriati’nin “dine karşı din” kavramı, hem İslam tarihindeki sahte dinlerin statükoyu koruma işlevini, hem de günümüz Türkiye’sinde dinin bu yöndeki yozlaşmasını açıkça ortaya koymaktadır. Ebu Zer’in adalet temelli mücadelesi ise, gerçek dinin nasıl olması gerektiğini bizlere hatırlatmaktadır. Türkiye’de dinin yeniden mazlumların sesi haline gelmesi için, bu tarihsel ve teolojik perspektiflerin rehber alınması gerekmektedir. Gerçek din, mazlumdan yana bir adalet mücadelesidir; sahte din ise zenginin ve egemenin statüsünü korumaktan başka bir şey değildir.